Benim Hikayem


Benim Hikayem

“Tüm dünyada 10 milyondan fazla okur” ibaresi değildi elbette Michelle Obama’nın orijinal haliyle Becoming isimli rekorlar kıran kitabını okumayı isteme sebebim. Kendisinin özel hayranı da sayılmam fakat içinde yaşadığımız dünyanın bilinen en güçlü kadın figürlerinden olduğu için, eninde sonunda otobiyografisini okuyacağımı biliyordum. Kitabı, Michelle Obama’nın kendi sesinden dinlemek veya yazıldığı dil ile okumak benim icin seçenekler arasındaydı, fakat Türkçe çevirisini Pınar Kür’ün yapması diğer tüm seçeneklerinin elenmesine sebep oldu. :) Kendi sesinden dinleyenler varsa ve yorumlarını benimle paylaşsa ne güzel olur. :)

Okuyucu olarak beklentim Birleşik Devletler seçimleri (2020) de yaklaşırken genel bilgi içeren, güncel ve görece kalın olsa da kolay okunan bir kitaptı. Yani ortalama bir beklenti vardı, fakat itiraf etmeliyim ki ilk yirmi sayfa sonrasında beni şaşırtmayı başarmıştı.

Becoming, üç ana bölümden oluşuyor. Barack Obama ile tanıştığı yere kadar kendi çocukluk, ilk gençlik ve üniversite yıllarının anlatıldığı Benim Hikayem; Barack ile tanışmaları, evlilikleri, çocukları ve Beyaz Saray’da geçen fırsat lady’lik yılllarına anlatıldığı Bizim Hikayemiz ve başkanlık sonrası hayatları Yeni Bir Hikaye. Pınar Kür’ün aslında kitabın bir bölümünün de adı olan Benim Hikayem’i kitap adı olarak seçmesi benim için tesadüf değildi. En beğendiğim, merakla okuduğum ve en çok keyif aldığım bölüm kesinlikle Benim Hikayem oldu. Bu, belki de Michelle Obama tarafından bilinçli bir tercih. Kendisinin Barack Obama’nın eşi olması dışında hiçbir sıfatı olmadığını düşünenlere kapak niteliğinde hem de.

Her bölüm, hikayenin, vermek istediği mesajlar, duygular - ki birkaç kere okurken gözlerim dolduğunu itiraf etmeliyim - ve zaman zaman - mizah çok iyi kurgulanmış, ince düşünülmüş. Bu bağlamda ben otobiyografi okumaktan çok, gerçek bir hikayeyi konu alan bir roman okuyorum duygusuna kapıldım çoğu zaman. Bu duygu da beni çok okuyucu olarak çok tatmin etti. Kitabın hem Afrikan Amerikalı olarak azınlık olmak, hem de Afrikan Amerikalı bir kadın olmak gibi bir feminist tarafı da var elbette. Bu da başka bir tatmin unsuru.

Michelle Obama’nın annesinin vizyonunu, ailecesinin maddi kaygılarını, azınlık olarak diğerleriyle aynı başarıya sahip olabilmek için iki kat çalışmak zorunda olmasını, üstün zekasına - gerçekten üstün zekalı - rağmen Avukatlıkta aradığını bulamadıktan sonraki hezeyanlarını, ilk çocuğunu düşürdükten sonraki eksiklik hissiyatını, evliliğini kurtarma çabalarını kendi kaleminden okumak bile benim için yeterliydi. Ama bu yetmez diyenler için, Usama Bin’in yakalanması, Beyaz Saray’ın başka yerden öğrenemeyeceğiz detayları, Amerika seçim kampanyaları, bütçeler, Kraliçe, Mandela gibi tüm güncel konuları bu kitapta bulabilirsiniz. Beni tek rahatsız eden şey, Barack Obama’nın ikinci döneminin üstün körü geçilmiş olması ve Barack döneminden sonra tüm kazanımlara, ideallere motivasyonlara rağmen Trump’ın nasıl seçim kazanabildiğinin muallak olması. Ki bu yorumu da okuyucuya bırakmak da bilinçli bir tercihti bana kalırsa.

Kendisinin adını eşi olmasa belki duyamayacaktık ve hikayesi milyonlarca satmayacaktı belki ama, zekası, vizyonu ve güçlü bir kadın olarak her zaman var olacaktı. Tüm siyasi bilgileri bir kenara bırakırsak, güçlü ve vizyoner bir kadının otobiyografisini okumak benim için çok keyifliydi, kendisi de kendisinin istediği gibi Amerikalıları gururlandırmayı bu kitapla (da) başarmış görünüyor.

“Lütfen bana biraz tahammül edin, çünkü bu iş hiç kolaylaşmıyor. Amerika basit bir yer olsaydı… Ya da ben bu hikayedeki rolümü sadece iyi ve güzel olanın merceğinden anlatabilseydim… Geri adımlar atmamış olsaydık. Ya da her keder sonunda bir telafisi ile gelseydi. Ama Amerika böyle değil, ben de değilim. Bunu mükemmel bir şeye çevirmek için eğip bükecek değilim.” S/428

Geri