Engineer | Flânause | Freelance Blogger
Story Teller | Cycler | Amsterdamer
20’li yaşlarımın ortasına kadar yıllar ve onlara yüklenen anlamlarla pek işim olmamıştı. Anlara, insanlara, yeniliklere, deneyimlere ve paylaştıklarıma yüklediğim anlamları yıllarla değil; çocukluğumla, ilk gençliğimle, yetişkinliğimle, bazen de mekanlarla hatırlamayı tercih ederim. Yine de kendi yolculuğumuzun değerlendirmesini yapmak, bazı hesapları kapatmak için yılların değişimi sudan ama hoş vesileler.
Herkesin dönüp baktığında en güzeliydi diye hatırladığı yıllar var. 2019 benim için en güzeli elbette ki değildi. :) Fakat hayatım için köklü bir değişim yılı olduğu için, bana öğrettikleri - bazen öğrenmemeye dirensem de - çok kıymetli bir yıldı.
"Tüm dünyada 10 milyondan fazla okur” ibaresi değildi elbette Michelle Obama’nın orijinal haliyle Becoming isimli rekorlar kıran kitabını okumayı isteme sebebim. Kendisinin özel hayranı da sayılmam fakat içinde yaşadığımız dünyanın bilinen en güçlü kadın figürlerinden olduğu için, eninde sonunda otobiyografisini okuyacağımı biliyordum. Kitabı, Michelle Obama’nın kendi sesinden dinlemek veya yazıldığı dil ile okumak benim icin seçenekler arasındaydı, fakat Türkçe çevirisini Pınar Kür’ün yapması diğer tüm seçeneklerinin elenmesine sebep oldu. :) Kendi sesinden dinleyenler varsa ve yorumlarını benimle paylaşsa ne güzel olur. :)
Okuyucu olarak beklentim Birleşik Devletler seçimleri (2020) de yaklaşırken genel bilgi içeren, güncel ve görece kalın olsa da kolay okunan bir kitaptı. Yani ortalama bir beklenti vardı, fakat itiraf etmeliyim ki ilk yirmi sayfa sonrasında beni şaşırtmayı başarmıştı.
Becoming, üç ana bölümden oluşuyor. Barack Obama ile tanıştığı yere kadar kendi... [Devamı]
Julian Barnes, onlarca kitap yazıp onlarca ödül alsa da Türkiye’de hiçbir zaman popüler olmamış bir İngiliz yazar. Barnes’in adını duymamı sağlayan kitap da yazara Man Booker 2011 Ödülü’nü kazandıran romanı Bir Son Duygusu (Orijinal Adı: The Sense of an Ending). Fakat okumak için tercih ettiğim kitabı Seni Sevmiyorum oldu. Bunun nedeni ise, yazarın bu romanı yazarken kullandığı kamera tekniği yöntemi. Romanın üç ana kahramanı da kendi sıraları gelince sözü ele alıyorlar ve her kahramanın gözünden olaylara tanık olabiliyoruz. Bu yöntemle de Barnes okuru kendisine ve kitaba bağlıyor. Siz karakterlerin tek tek ne söylediğini duymak istiyorsunuz. Olaylardan çok karakterlerin iç dünyasına girme merakı sizi kitaba bağlıyor ve şevkinizi canlı tutuyor.
Barnes; roman yazmaya bir kahraman yaratarak başlamadığını, bir ahlaki hata belirleyerek bu hatayı tecrübe eden insanları sonradan betimlediğini ifade etmiş. [Devamı]
Öykü okurluğuna ancak 20’li yaşlara ulaştığında ısınabilen biri olarak, son dört-beş yıldır özellikle yeni Türk öykücülerini okumaktan büyük keyif alıyorum. Son yıllarda çok iyi öykü yazarlarının, bilhassa kadın yazarların yetişmesi tüm edebiyat severleri olduğu gibi beni de çok mutlu ediyor. Melisa Kesmez ise bu isimlerin üst sıralarında benim için.
Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz (2014) ve Bazen Bahar (2015) ‘dan sonra Nohut Oda; Melisa Kesmez’in 2018’de Sel Yayıncılık tarafından basılan üçüncü ve son kitabı. Genç bir yazarın kendi edebi yolculuğuna eşlik etmek de hem okuru, hem de edebi sosyolojiyi besleyen önemli bir unsur. Ben Melisa Kesmez’in öykülerini okumaya Bazen Bahar ile başlamış ve bu kitabın etkisinden bir süre kurtulamamıştım. [Devamı]
“Gittiğin gün ilk ne yapacaksın?” Amsterdam’a tek yön biletimi aldığım andan itibaren birçok kez duydum bu soruyu. Hiç bir zaman da düşünmedim. "Yazarım herhalde." diyordum cevap olsun diye sadece. 15 gün geçti o uçaktan ineli, kalemi elime alma cesaretini ise ancak gösterebildim.
Altı yıl önce çiçeği burnunda taze bir mühendis olarak mezun olduğumda, bu ülkeden gitmeyi bir kez bile düşünmediğimi anımsıyorum. O zamana dönsek ve bana söyleseniz, bu kararıma kesinlikle inanmazdım. 2015’te Amsterdam’a ilk gelişimde "Burada yaşasam keşke.” demiştim. Sonrasında kopuş tam olarak nerede, ne zaman, neyin tetiklemesi ile oldu gerçekten bilmiyorum. [Devamı]